14 Mart 1827 ; MEDRESEDEN FAKÜLTEYE

13 03 2023

Bir 14 Mart Tıp Bayramı’nı daha kutluyoruz. 14 Mart 1827 tarihi ülkemizde kalıcı modern tıp eğitiminin başladığı gün olarak kabul edilerek, İstanbul’un işgali sırasında (1919), işgale tepki vermek amacıyla tıp bayramı olarak kutlanmaya başlanmıştır.

Tıp eğitiminin günümüzdeki çağdaş düzeyine ulaşması sanıldığı kadar kolay olmamıştır. Özellikle başlangıçta çok büyük sorunlarla boğuşan özverili öncülerin büyük çabaları ile bugünlere gelinebilmiştir. Tıp tarihinde bir dönüm noktası olan 14 Mart’ın neden bu kadar önemli olduğunu anlamak için o dönemin tarihi koşullarına kısaca göz atmak gerekir.

18. yüzyıl sonlarına doğru kan kaybeden Osmanlı Devleti içte dışta büyük sorunlarla boğuşmak zorunda kalmıştı. İsyanlar, askeri yenilgiler ardı ardına geliyor, yenileşme çabaları ise içeride büyük dirençlerle karşılaşıyordu.

Daha şehzade iken yenilik yanlısı olan III. Selim bir çok reform girişiminde bulunmuştur. Bu bağlamda 1805 de Kasımpaşa’da Tersane Tıp Mektebi olarak anılan bir okul açmaya girişmiş, bunun yanı sıra Kuruçeşme’de Rum tebaanın devam edeceği ve içerisinde bir tıp okulu da bulunan bir Rum üniversitesinin kuruluşuna izin vermiş, ancak her iki girişim de uzun ömürlü olamamıştır.

Özellikle askeri alanda yapılmak istenen reformlar yeniçeriler tarafından kendi çıkarlarına yönelik bir tehdit olarak algılanıyordu. Yeniçerilerin reformlara uyum sağlamalarından umudunu kesen III. Selim ayrı bir askeri teşkilat kurmak zorunda kalmıştı. Ne var ki, yeniçeriler bu girişimi de baltalamak amacıyla Kabakçı Mustafa isyanını destekleyerek padişahı tahtından indirmişlerdi. Reformları gerçekleştirmek Alemdar Mustafa Paşa’nın isyanı bastırması ile başa geçen II.Mahmut’a kalmıştı.

Daha iyi bir taktisyen olan II. Mahmut yeniçerileri güçsüz bırakarak sonunda bu engeli ortadan kaldırmayı başardı (Vaka-i Hayriye-15 Haziran 1826). Yeniçeri ocağı kaldırıldıktan sonra, onun yerine “Asakir-i Mansure-i Muhammediye” adı verilen yeni bir askeri teşkilat oluşturuldu (Vakayı Hayriye-1826). Ancak kurulan yeni ordunun yetişmiş kadrolara ihtiyacı vardı. İşlevini yitirmiş ve çağında gerisinde kalmış medreselerden yetişmiş az sayıda hekimle bu ihtiyacı karşılamak mümkün değildi.

Tıphane-i Amire’nin Kuruluşu

İlk yıllarda çekilen bu sıkıntılar tıp eğitiminin yeniden ele alınmasını gündeme getirdi. 1836 yılında bina olarak kullanılan konağın yetersiz olması nedeniyle önce Cerrahhane öğrencileri Topkapı Sarayı kıyılarındaki Değirmenkapı’da, üç koğuştan ibaret olan “Hastalar Odası”na nakledildiler. Ardından Tulumbacıbaşı konağının satılması nedeniyle Tıphane de Gülhane’deki Otlukçubaşı Kışlasına taşındı. Bu sırada Mustafa Behçet’in ölümü ile yerine geçen Abdülhak Molla’nın önerisi ile Tıphane ve Cerrahhane tekrar bir araya getirilerek eğitim müfredatları kısmen birleştirildi. Bina ile ilgili sorunların bitmemesi, yeni bir binaya taşınılması talepleri sonunda Galatasaray’daki Enderun mektebinin boşalan binasına taşınılması ile sonuçlandı.

Yeniden elden geçirilen Galatasaray’daki binada tıbbiye Avusturya’dan getirilen Bernard’ın yönetiminde “Mekteb-i Tıbbiye-i Adliye-i Şahane” adı altında, bu kez Fransızca eğitim vermek üzere yeniden açıldı (1938) Eğitim kadrosu genişleyen, yeni laboratuarlarla desteklenen, uygulamalı eğitim veren yeni okul meşhur Galatasaray yangını ile kül olunca (1849), eğitime Halıcıoğlu’ndaki Humbaracıhane Kışlasında devam edildi.

Tıbbiyenin taşınma çilesi burada bitmedi, 1865 yılında çıkan büyük bir kolera salgını sırasında kışla hastaneye çevrilince tıbbiye önce Hasköy’deki Gergeroğlu Konağı’na, sonra 1866’da da Sirkeci’deki Demirkapı Kışlası’na nakledildi. 1874’de yenilenen Galatasaray’daki binaya geri dönen tıbbiye iki yıl sonra, burada yeterince disiplin sağlanamaması nedeniyle tekrar Demirkapı’ya geri gönderildi.

Tıp Eğitiminde Türkçe Sorunu

Batılı tıp eğitimi konusundaki en büyük güçlüklerden biri de yeterli Türkçe kaynak bulunmamasıydı. Başta tıbbiyenin öğretim üyeleri olmak üzere çok sayıda öğrenci de eğitimin Türkçeleşmesi için büyük gayret göstermişlerdi. Şanizade Ataullah ve Mustafa Behçet Efendiler belli başlı kitapları tercüme etmişlerdi.

Eğitim başlangıçta İtalyanca ve Fransızca kitaplarla yapılıyordu. 1838 den itibaren de dersler ağırlıklı olarak Fransızca olarak yapılmaya başlandı. Tanzimat’tan sonra okullara gayrimüslim öğrencilerin de alınmasıyla ortaya dengesiz bir durum çıkmıştı. Yabancı dil eğitimleri yeterli olan gayrimüslim öğrenciler derslerde daha başarılı oluyorlardı. Orduya Müslüman hekim yetiştirmek gayesi ile açılan bu okulda yabancı dil bilmeyen Müslüman öğrencilerin başarısız olması mezun sayısını olumsuz etkiliyordu

1852 yılında müdür olan ve bu durumun farkında olan Cemalettin Efendi Mehmet başarılı öğrencilerden bir seçkin sınıf (Mümtaz sınıf) oluşturarak bu sınıfta Türkçe eğitime öncülük etmeye çalışmıştır. Daha sonra Hayrullah Efendi’nin müdür olması ve gayrımüslim hekimlerin kulis faaliyetleri ile dağılan bu sınıftan yetişen bazı öğrenciler Hacı Beşir Ağa Medresesi’nde gizli olarak çeviri çalışmalarına devam etmişler, daha sonra Türk Tıp Encümeni olacak bir kuruluşun; Cemiyet-i Tıbbiye-i Osmaniye’nin temellerini atmışlardır.

Bu çabalar zamanla meyvesini vermiş ve Fransızca eğitim veren Askeri Tıbbiye’nin bir odasında Türkçe eğitim veren bir sivil tıbbiye; Mekteb-i Tıbbiye-i Mülkiye 1867 yılında öğretime başlamıştır. Sivil tıbbiyenin başarısı Türkçe dilinde tıp eğitimi verilmeyeceği iddialarını savunan kesimlere somut bir yanıt olmuştur. Başlangıçta Türkçe eğitimin rağbet edilmediği Askeri Tıbbiye’de de 1870 yılında Türkçe eğitime geçilmiştir.

Sivil Tıbbiye’nin giderek gelişmesi ayrı bir binaya taşınmasını gerektirmiş, bunun üzerine önce Ahırkapı’da bazı derslik ve klinikler inşa edilmiş, daha sonra da okul tümüyle kadırga meydanındaki Menemenli Mustafa Paşa Konağına taşınmıştır.

Tıp Fakültesi Dönemi

Türkçe eğitime geçişin başarılması öğrenci ve mezun sayısının hızla artışına neden olmuştu. Bu büyüme de sonuçta yeni bir binanın yapılmasını tekrar gündeme getirdi. O zamana kadar eski konaklarda, kışlalarda oradan oraya taşınan tıbbiyeye nihayet yepyeni bir bina inşa edilmesi kaçınılmaz olmuştu. Bu amaçla seçilen Haydarpaşa’da büyük bir bina yapılmaya başlanmıştı 1892. İnşaatın uzaması ve bitmemesine karşın, biraz da ihtilalci akımlara uzak olması kaygısıyla Askeri Tıbbiye 1903 yılında tamamlanmamış bu yapıda eğitime başladı. II. Meşrutiyeti takiben 1909 yılında her iki tıbbiye birleştirilerek Tıp Fakültesi adını almıştır.

Bunu izleyen yıllarda çok sayıda mezun veren ve öğretim üyesi yetiştiren Tıp Fakültesi sırasında büyük kayıplar vermiştir. Daha Balkan savaşları nedeniyle artan yaralıların tedavi taleplerini karşılamak üzere öğretime altı ay ara veren tıbbiye I.Dünya savaşı sırasında ilan edilen seferberlikle bir yıl süre ile tekrar kapatılarak öğrenciler ve öğretim üyeleri cepheye gönderildiler. Çoğu öğrenci ve hocasını şehit veren tıbbiye ancak 1916 da tekrar açılabildi.

1918 yılında ise İstanbul’un işgal edilmesi öğretime tekrar darbe vurdu. Tıbbiye binası İngiliz askerlerince işgal edildi, öğrenciler çok zor koşullarda eğitimlerini sürdürmeye çabaladılar. Gördükleri baskı ve eziyete direnen tıbbiyeliler birliklerini pekiştirmek ve bir anlamda işgale direnişlerini pekiştirmek amacıyla 14 Mart 1919 da ilk Tıp Bayramını başarıyla kutladılar.

İşgal döneminde Ankara’ya destek verenlerin arasında da çok sayıda tıbbiyeli yer almış, Anadolu’ya silah kaçırılması, Sivas Kongre’sine temsilci göndermek gibi yurtsever etkinliklere devam etmişlerdir.

Sonuç

Her kurumun olduğu gibi ülkemizin ilk modern tıp okulunun kuruluşu da büyük çabalarla ve mücadelelerle gerçekleşebilmiş, memleketin en zor dönemlerinde canla başla çalışan öncülerin adeta taş üstüne taş koyarak uğraşması ile mümkün olabilmiştir. Eski konaklarla hasırlar üzerinde başlayan eğitim giderek gelişerek bugünkü çağdaş düzeyine ulaşabilmiştir.

Belki hergün, en azından 14 Mart’larda tıbbiyelilerin bugünleri görmesi için emek vermiş bu fedakar insanları hatırlamak, onları örnek almak bizlerin de borcudur.

KAYNAKLAR

  1. Bayat Ali Haydar; Tıp Tarihi,İzmir 2003
  2. Şehsuvaroğlu Bedi N.;Türk Tıp Tarihi, Bursa 1984
  3. Altıntaş Ayten; Tıp Eğitimi ve 14 Mart Tıp Bayramı;İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fak. Tıp Tarihi ve Tıp Etiği Ders Kitabı İstanbul 2007
  4. Hatemi Hüsrev, Altıntaş Ayten; Türk Tıp Eğitiminin Önemli Adımları İstanbul 2006

İşlemler

Information

Yorum bırakın