VEBA HAKKINDA…

13 03 2023

Veba hakkında korkunç hikayeler söylenirdi: Çocuklarını yiyen ebeveynler; ölü annelerinin zehirli göğüslerini emen bebekler; memleketi olan köyüne dönen ve ‘tek yaşayan benim’ diyen yaşlı adamla tanışan çocuk; elbiseler ve mücevherler giyen ve bir prenses gibi boş malikaneye doğru kimse tarafından durdurulamadan yürüyen, kasabada kalan tek yerli olan  kaz-kız; ölümsüz mürettebatla denizlere açılan hayalet gemiler; bütün insanların öldüğü evlerde yaşayan kurtlar; kanlarında veya altınlarında debelenen kötü niyetli halkları, prensleri ve rahipleri aracılığıyla vebaya neden oldukları inancıyla yakılarak öldürülen bütün Yahudi gruplar; yüksek maaşla mezar kazan kürek mahkumları; bir gün hesapsız zenginliğe sahip olan dilenciler; evrensel yıkımın ortasında isterik cümbüş; caddeler boyunca çıplak koşan kadınlar hayatının sonuna kadar ölçüsüz sefahat; ölen kadınlara ve öldükten sonra bedenlerine tecavüz etme; her türlü cinsel sapıklık; akrabaların cesetleri üzerinde dans etmek; salgın hastalıktan kaçan doktorlar ve papalar; kendini kırbaçlayanların çılgın şarkıları; kanun koyacak herhangi bir yetkili olmadığı için hukukun sonu.

  1348’in Kara Ölümü adlı kitap tarihçilerden Petrarch ve Boccaccio’e göre asla unutulamaz; Boccaccio’nun Decameron’u epidemiyolojik verilere sahip olmasının yanında dünyada en çok okunan kitaplardan biridir. Ünlü mektuplarının birinde Petrarch: ‘Bu berbat kaderi yaşamayacak ve şahitliğimizi bir masal olarak görecek olan ah mutlu nesiller!’ diye yakınmıştır. Petrarch Kara Ölümü yaşayan hayata küsmüş biriydi; 1348 yılı Nisan ayının 6sının sabahının erken saatlerinde Petrarch’ın Laurası’nın cesedi Avignon’da veba kurbanlarının arasında yatmaktaydı.

KARA ÖLÜM

14. yüzyılda Avrupa’da yaşayanlar için Koyu Ölüm tam bir yıkımdı fakat modern çağa öncülük etmiştir (en azından İngiltere’de feodaliteyi yıkarak). Justinian Vebası, Dar boğazı geçmedi ve kar sıçan Kara Ölüm 1346’da görülene kadar bilinmedi. Orta Çağdaki çok az yazıda fareler tanımlanırken sıçanlar tanımlanmadı. Popülasyondaki artış, daha yoğun popülasyona sahip kasabaların artışı ve sıçanların ortaya çıkışıyla, Çin’de Milenyum olarak bilinen bir hastalık Avrupa’da baş gösterdi. Organizma büyümek için demire ihtiyaç duyuyordu ve veba kurbanları orantısız olarak daha çok erkeklerdi.  Beklide yukarıda tanımlanan demir eksikliği dişi popülasyonu için gerçek koruyucuydu. Popülasyon büyümesinin besin üretimini geçmesi ve sıçanların evlerin boş tahıl ambarlarına kaçması hakkında birçok teori vardı fakat zayıflar başlıca kurbanlar değildi. Neden ne olursa olsun popülasyon bu yeni belayla bir kez daha tahrip olmaktaydı.

Kahverengi sıçanın tersine kara sıçan evlerde ve gemilerde yaşar ve insanlarla yaşamaya çok iyi adapte olur. Hikayenin gerisine gidilirse Kuzey Afrika sahalarında yerleşik oldukları bilinir. Hastalık önceden Pasteurella pestis (Alexander Yersin 1894’te mikrobu keşfeden Pasteur’ün bir arkadaşıydı) olarak bilinen Yersinia pestis adlı organizmadan kaynaklanır.  Organizma pire tükürüğünden bulaşan gram negatif bir bakteridir. Pire tercih ettiği bir host olan sıçanlarda yaşar fakat sıçanlar uygun değilse insanları ısırıp zarar verir. Bubonik veba epidemileri genelde, çok sayıda enfekte olmuş sıçanın ölmesiyle ve pirelerinin yeni hostlar için bir arayışa girmesiyle artar. Doğuda hastalığın artması, salgının olası birincil kaynağı idi. Hastalık Asya’nın merkezinde Taşkent’te başladı ve Kırım’da İtalyan tüccarlarla savaşan Müslüman Tatarlar aracılığıyla Karadeniz’e yayıldı. Hıristiyanlar mağlup oldukları başkent Kaffia’a sığındılar. Veba, Kartacalıların 1600 yıl önce Sicilya’da yaptıkları gibi, Tatarları ablukayı kaldırmaya zorladı. Fakat ayrılmadan önce biyolojik savaşı keşfettiler ve başkente vebalı kurbanların vücutlarını fırlattılar. Hıristiyanlar vebayı (ve muhtemelen enfekte sıçanları ve pireleri) Messina ve Ceneviz’e geri getirdiler ve hastalık buradan Avrupa’ya yayıldı.

Fra Michele di Piazze tarafından yapılan güncel bir tahmine göre ‘1347 Ekiminin ilk günlerinde 12 adet Ceneviz gemisi, günahkar davranışlarından dolayı Tanrı’nın gazabından kaçmak için Messina limanına girdi. Denizciler kemiklerinde çok şiddetli bir hastalık taşımaktaydı ve konuştukları insanları bile enfekte ediyorlardı ve bu insanlar ölümden hiçbir şekilde kurtulamıyorlardı. ’ Bubonik şeklinin tersine bu söylem,  insandan insana geçebilen  pnömonik vebanın bir tanımı olabilir. Gabriyel de Mussis tarafından yapılan diğer bir tahminde gemide hiç olay çıkmadığı fakat gemi demirledikten iki gün sonra sıçan pireleriyle ilişkili olabilecek vebanın baş gösterdiği iddia edildi. Bütün bubonik veba salgınlarında sağlık görevlilerinin genel popülasyona göre hastalığa daha fazla maruz kalmadığı belirtildi; bu da pnömonik salgında insandan insana geçişin tersine sıçan piresi yoluyla geçişin başka bir kanıtıdır. Pnömonik form daha az yaygın olmasına rağmen her iki form aynı epidemide meydana gelebilir. Gelecek üç yıl boyunca yaklaşık yirmi milyon insan yani Avrupa’nın dörtte biri vebadan ölecekti. Binlerce köy terk edildi ve 1427 de Floransanın popilasyonu % 60 azalmıştı. İngiltere kişisel vergi kayıtları 1347 de popülasyonun 4.5 ten 6 milyona çıktığını fakat 1377 de 2.5 milyondan sadece 3 milyona çıktığını yani 30 yıda  iki milyon veya yaklaşık üçte bir oranda düşüş olduğunu gösterir. Bu durum 1066 yılındaki popülasyon artma eğilimini tersine çevirmiştir. 1361 de Pestis puerorum teriminin kullanımına yol açan birçok çocuğun da ileri derecede etkilendiği görülmüştür.

İngiltere’de duvarlarla çevrili kalabalık kasabalar ve kırsal alanlar daha fazla etkilenirken zayıf etkileşime sahip bazı kırsal bölgeler tamamen kurtulmuştur. İngiltere çeşitli nedenlerden dolayı  diğer ülkelere göre en çok etkilenen ülke idi. Paranın ortaya çıkışı feodal sistemi çoktan zayıflatmıştı. 13.yy da kan davasıyla kraldan topraklarını ipotek ettiren mirasyedi soylulardan toprak satın alımına bir reaksiyon olarak Edward I, Yahudileri İngiltere’den çıkardı. Tarım oldukça gelişmişti ve 14.yy ın sonunda daha önce olduğundan daha fazla toprak ekilmişti. Ülke tahıl ihracatı yapıyor ve yol sistemi Roma yıkımından sonraki durumu düzeltmek amacıyla restore ediliyordu. Popülasyon artışı bir çok işçi sınıfı üretmişti. 1295 ten sonra muhtemelen hava değişikliğine bağlı olarak refah seviyesi azalmıştı. 1347 yılıyla birlikte önceki refah seviyesi dayanma zamanlarına yol Açmış ve bir dizi  kötü hava şartları işleri daha da kötüleştirmişti. Popülasyonun üçte biri ve kıyılardaki popülasyonun daha büyük kısmını öldüren veba ekonomik düşüşe ve hayatta kalanlar için kısmi zenginliğe yol açmıştı. 1350 yılında yani vebadan sadece üç yıl sonra iş gücünde azalma vardı ve kimsenin işlemediği bir çok toprak mevcuttu. Vebanın düzensiz dağılımı bazı alanlarda işsizliğe yol açarken bazılarında  fazlalığa sebep olmuştu.

SONUÇLAR

Bütün bu doktorlar için Kara Ölüm bir hastalıktan çok sosyal bir felaketti ve bir klinik bakış açısıyla çok güç tanımlayabiliyorlardı fakat entellektüel araçların yardımıyla bu felaketle başa çıkmaya tereddüt etmediler: bu araçlar arasında son ortaçağa özgü Latin Galenizminin kavramsal çerçevesine dahil üniversite eğitimleri, daha önceki salgınlardan edindikleri klinik deneyimler ve ulaşabildikleri Yunan, Romalı, Arap ve Latin medikal uzmanların destekleri vardı. Kara Ölümün doğasını ve sebeplerini algılamaları, vatandaşlarının sağlıklarını korumak üzere tavsiye edilen önlemler ve salgından hastalık kapanları iyileştirmek üzere uygulanan (birkaç) tedavi; yükselen üniversite tıp fakültelerinde eğitim görmüş profesyoneller tarafından verilen, 18.yya kadar batı Avrupa’yı terk etmeyecek bir felakete karşı ilk tepkilerdir. Ayrıca bunlar felaketin tam bir hastalık olarak yapılandırılmasına karşı ilk adımlardır. Bu uzmanların düşüncelerini ifade ettikleri ve salgın üzerine verdikleri tavsiyelerin yer aldığı yazılar salgın rejimine bağlı olarak yeni bir medikal yazı türünün doğmasına yol açmış ve bu tür son orta çağ ve ilk modern Avrupa’da oldukça gelişmiştir.

Burada çalışmalarından bahsedilen çoğu doktor salgını uluslar arası bir hava durumu olarak algılar ve bunu semavi sebeplere bağlarlardı. Buna rağmen bu sebeplerden hangisinin önemli olduğu coğrafi çeşitliliğe göre değişirdi. Albumasar’ın takım yıldızları üzerine teorisi kainat ve canlı arasındaki ilişkiyi açıklayan başlıca referans noktası iken; Aristoteles’in geliştirdiği ve bütün dünyaya uyarladığı yıkım algısı, salgının nasıl çıktığı ve yayıldığı konusundaki bütün tahminlerin genel temeliydi. Havanın yaşamın en temel elementi olduğu inancına sahip oldukları için salgının etkilerinin çok geniş olması onlara çok şaşırtıcı gelmedi. Zaman düşünülecek olursa yıkım süreci ve nihai çürüme, koku duyusuna karşı algılanabilir kötü koku ile belirlenebilirdi.

Canlı maddenin yıkımı sonucunda salgının baş göstermesi aslında tahmin edilememesine rağmen bu sürece dahil olan canlı madde miktarı ne kadar çok ise salgın riski o kadar çoktur. Geniş ölçekte yıkım süreci sonucunda salgın meydana geldiğinde, felaket bir yerden diğerine doğal atmosferik fenomen yardımıyla hava aracılığıyla kolayca yayılır; aynı zamanda soluma, deri boşlukları yoluyla ve Montpellier doktorlarına göre bakışla dahi hasta bir insandan sağlıklı bir insana geçebilir. Burada bahsedilen birçok doktora göre herhangi bir salgının ortaya çıkışı kainat güçleri aracılığıyla olduğu için insanların elinde olan tek şey hastalıktan kendilerini korumaktı. Bu kurala tek istisna üniversite başkanı Alfonso de Cordoba idi ve kitabı Epistola et regimen de pestilentia’da Montpellier Üniversitesine yakın görüşlü sektörlerin, hastalığın günahkar insanlardan yayıldığı görüşünü ciddi şekilde entellektüel olarak desteklediğini ve beslediğini gösterdi. Alfonso de Cordoba belirli bir sosyal grubu veya azınlığı işaret etmese de sonrasında Languedoc ve Provence’nin çeşitli yerlerinde ortaya çıkan anti-Yahudi pogromlar kafasında bulunan suçluların kimliği konusunda fikir verir.

Bu doktorların çoğunun kafasındaki nedenlerden dolayı önerdikleri koruyucu önlemler üç farklı ve tamamlayıcı kısımda birleşmekteydi. İlki odaları, evleri ve genelde bütün şehri güzelce havalandırarak; bu kirliliğe kolayca sebep olabilecek pislikleri, özellikle hayvan artıkları ve gübreleri temizleyerek; şifalı bitkiler ve sirke tütsülemesiyle havadaki kirlenmeye karşı insanlara direnç kazandırarak salgının yayıldığı havadaki kirliliği engellemek ve/veya durdurmak idi. İkincisi etkileri kanıtlanmış bazı özel antidotlarla birlikte altı doğal olmayan maddenin uygun yönetilmesine bağlı bir rejim sayesinde salgına sebep olacak kirliliğe karşı insan vücudunu dirençli kılmak idi. Ve üçüncüsü salgın atlatılınca insanları arası geçişe mahal verecek yerlerden sakınmaktı. 

Geniş tarihsel bakışın tersine bunların hepsi sonucunda aslında iki farklı ve bağımsız dünyayı ayırmaya devam etmeye hiçbir sebep yoktur: salgına karşı Avrupalı sivil toplumlar tarafından sunulan önlemler ve üniversite doktorlarının önerdikleri. Öte yandan bunlar oldukça ilişkilidir. Batı Akdenizli kentli toplumlar tarafından 1348’de alınan sağlık önlemlerinin hiçbiri, modern üniversite tıbbı tarafından tanımlanan teorik çerçevenin ötesine geçememiş iken; burada bahsedilen Jacme d’Agramont, Gentile da Foligno ve Paris ustalarının konuyla en çok ilişkili çalışmaları, gerçekten politik otoriteleri işaret etmekte ve bütünüyle halkın sağlığıyla ilgili açık fikirler göstermekte idi. Dahası bir insandan diğerine salgının geçmesi olarak bilinen bulaşma kavramı bu çalışmaların çoğunda yer almaktadır ve bu çalışmalar Orta Çağların sonunda bu fikir ve gelişiminin, üniversite doktorlarının kötümser fikirlerinin aksine şehir halkı sağlığının ampirizminin başarısı olduğu konusundaki genel olarak kabul görmüş tarihsel tahmini açıkça çürütür. Yukarıda belirtildiği gibi havadan yayılma ve bulaşma, salgının yayılmasına karşı fikirler olarak artık görülemez fakat iki farklı ve başarılı yayılma aşamalarını (havaya ek olarak salgının ilk ürediği yer) ifade ettiği düşünülebilir. Bu şartlarda bu toplumlar tarafından alınan sağlık önlemlerinin üniversite doktorlarının düşüncelerinden oldukça fazla etkilendiği sonucuna varabiliriz.

Sonuç olarak 1348 ve 1349 yılları arasında Latin Akdenizli tıp uzmanları arasında Kara Ölümün ve ona karşı tepkilerin algılanışı, 14. yüzyılın ortasında kabul edilen üniversite tıp ve doğa felsefesi öğretilerinin nasıl yayıldığına ve daha genelinde üniversitelerde gelişerek Latin Akdenizli sivil topluma nüfuz eden skolastik düşünenin ne kadar derin olduğuna dair harika bir örnek sunar.


İşlemler

Information

Yorum bırakın